Dünyanın Avustralya'ya odaklanmasına ve çok sayıda kişinin düzenlenen kampanyalara destek çıkmasına sebep olan yangınların nedenlerini, sonuçlarını ve önlemleri ÇOMÜ, Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Klimatolog (Meteoroloji Mühendisi) Prof. Dr. Hasan Tatlı ile görüştük.
4 aydır kontrol altına alınamayan Avustralya’daki yangınların nedenleri nelerdir?
Günümüzde hava sıcaklıkları normal koşullardan daha sıcak ve düşey atmosfer nem yapısı çok zayıf, ayrıca çok kurak bir mevsimden dolayı orman yangınların çıkma olasılığı artmış durumda. Düşey hareketler ve rüzgarlardan dolayı yangınlar çok daha geniş alanlara yayılmaktadırlar. Ortamda bulunan yanıcı madde, ağırlıklı kuru çalıların yaygınlığından dolayı ateş kolay tutuşmaktadır. Avustralya gerek erken uyarı ve gerekse yaban-alan yangınlar konusunda çok fazla bilgi birikimine sahip olmasına karşın, özellikle merkezi karar vericilerin yangınlarla mücadele yönetme planlarını, risk ve kriz seviyelerini eksik değerlendirmeleri sonucu oluşan gecikmeden dolayı sonraki müdahaleleri istenilen seviyede başarılı olamadı.
Avustralya’daki orman yangınlarının hava ve iklim ile olan bağlantısına gelecek olursak yeryüzünde Akdeniz tipi iklim bölgeleri beş kıtaya dağılmıştır: Bunlar Afrika, Avustralya, Avrupa, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’dır. Bu tip iklim, bitki örtüsünün büyümesini destekleyen yeterli kış yağışları alması ve bitki örtüsünün tutuşma olasılığını arttıran sıcak ve kuru yazları ile karakterize edilir. Yakın zamanlarda, yanlış arazi kullanımı ve iklim değişikliğindeki insan faktörü, yangın rejimlerinde güçlü değişikliklere ve beş kıtanın hepsinde sosyo-ekolojik etkilere yol açmıştır. Son yıllardaki kentleşme ile birlikte yoğun nüfusun yaban-alan ormanlarına doğru kayması, orman yangınlarında artışa neden olmuştur.
Son yıllarda iklim değişiklikleri ile ilgili ciddi gündemler var. İklim değişikliklerinin nedeni ve boyutları hakkında neler söylemek istersiniz?
Endüstriyel devrimle birlikte, insanlar çoğunlukla enerji elde etmek için fosil yakıtları yakarak, ormanlarını keserek ve hayvancılık yaparak iklimi değiştirdi. Bunun da en önemli sonuçlarından biri küresel ısınmadır. “İklim değişikliği” ile “küresel ısınma” ifadelerinin birbirinin yerine kullanılması yanlıştır. Küresel ısınma iklim değişikliğin sonuçlarından sadece bir tanesidir. İklim değişikliği karmaşık bir olgudur. Dünya atmosferindeki bazı gazlar (sera gazları) ışınımların bir kısmının uzaya kaçmasını engelleyerek dünyanın daha fazla ısınmasına neden olur. Bu gazların çoğu doğal yolla meydana gelir, ancak özellikle insan aktivitesi sonucu atmosferdeki bazılarının konsantrasyonlarını arttırır. Karbondioksit, metan, azot oksit, florlu gazlar gibi. Karbondioksit, insan faaliyetleri tarafından en çok üretilen sera gazıdır ve küresel ısınmanın %64'ünden tek başına sorumludur. Karbondioksitin atmosferdeki konsantrasyon seviyesi, sanayileşme başladığından bu yana %40 artmıştır.
İklim değişikliği, birçok gelişmekte olan ülkenin “Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine” ulaşma çabalarını ciddi şekilde engellemektedir. Birçok ülke iklim değişikliğine bağlı kuraklık, orman yangınları, sel-taşkın gibi ekstrem hava koşullarından muzdariptir. Bu durum su kaynakları, ekosistemler, sağlık (viral veya salgın hastalıklar vb.), düzensiz göçler, insan güvenliği ve güvenli gıdayı olumsuz etkilemektedir.
Gelecekteki iklimi çeşitli sosyo-ekonomik senaryo bazlı iklim modelleri (ekonomik maliyeti milyarlarca dolar) ile kabaca da olsa tahmin edebiliyoruz. Ancak, bazı belirsizlikler de vardır. Ekonomik büyümeye bağlı olarak sera gazlarında ne kadar bir artış olacağı konusunda kesin bir fikrimiz yok ve iklim sistemimizin nasıl tepki vereceğini tam bilmiyoruz.
İklim değişikliklerinin Türkiye’deki boyutu nedir?
Diğer tüm Akdeniz tipi iklimin yaşanıldığı bölgelerdeki gibi Türkiye de iklim değişikliğine karşı oldukça duyarlı ve savunmasız denebilir. Özellikle, diğer Avrupa’nın güney kuşağı ülkelerine benzer olarak, ülkemizde şimdiden sıcaklık dalgalarının sıklığı artmakta ve yağışlarda azalma eğilimleri gözlemlenmektedir. Bunun anlamı, su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerden dolayı tarımsal üretim ve kırsal kalkınma üzerindeki olumsuz etkisinin bir sonucu olarak, bölgeler arasında genişleyen sosyal eşitsizliklerin artacağıdır.
Türkiye, nispeten sık görülen depremlerin yanı sıra, sel gibi doğal afetlere, ülkenin bazı bölgelerinde artan su stresine ve arazi bozulmasına karşı savunmasızdır. Meteorolojik kökenli sel ve toprak kaymalarından kaynaklanan ekonomik kayıplar, Avrupa ülkelerine kıyasla oldukça yüksektir. Örneğin son 30 yıl içinde heyelanların afetler içindeki oranı %25 ve sel taşkınların oranı ise tüm afetlerin %10-12 civarındadır. Ekstrem hava olayları ve artan sıcaklıklar, özellikle ülkenin güney ve batı bölgelerinde ciddi su stresine yol açmaktadır. Özellikle çiftçilerden gelebilecek sert su talebi bu durumun gelecekte daha da kötüleşeceğini gösterir.
Küresel iklim değişikliğinin diğer bir olumsuz sosyal etkisi ise özellikle Afrika, Ortadoğu ve diğer Asya bölgelerinden, gelişmiş Avrupa’ya doğru beklenen düzensiz göç yolunun üzerinde bulunan Türkiye’de birçok kitlesel ölümlere yol açabilecek, çeşitli salgın tipi vb. sağlık problemleri ile birlikte çeşitli tropikal benzeri hastalık türü kaymaları da tahmin edilmektedir.
Bu sorunlara yönelik ne gibi önlemler alınabilir?
İklim değişikliği çalışma planı hazırlanması, uluslararası iklim değişikliği çerçeve sözleşme taahhütlerini tekrar teyit edip ve teşvik etmek, iklim değişikliği için karbon vergi kanunları çıkarmak, Türkiye’de ilk ve ortaöğretimde iklim değişikliği eğitimi için özel bir fon yaratmak, iklim değişikliği “uyum ve zarar-azaltma” ulusal planların uygulanabilirliği için bu alanda istihdam edilecek uzman yetiştirmek için Üniversitelerde “iklim değişikliği araştırma enstitülerini” kurmak gibi önlemler alınabilir.