Küçükkuyu ilçesinde 2001 yılında kurulan Türkiye’nin ilk zeytinyağı müzesi, zeytine ve zeytinciliğe merak salanların ilgi odağı oldu. Kültür Turizm Bakanlığı’na bağlı hizmet veren tek müze olan Adatepe Müzesi’nde yaklaşık 200 yıl öncesinden bugüne kadar zeytinyağı sıkımında kullanılan aletlerden 200’e yakın ürün sergileniyor. Sergilenen eserlerin yanı sıra satılan hediyelik eşyalar, zeytinyağı, sabun ve bazı kozmetik ürünlerinin üzerindeki logoda bulunan kadının hikayesi de ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.
TÜRKİYE’NİN İLK ZEYTİNYAĞI MÜZESİ
Türkiye’de bir ilke imza attıklarını belirten Adatepe Zeytinyağı Müzesi Rehberi Mehmet Karaçam, müzeye yoğun bir ilgi olduğunu belirterek, "Bina, 1960 yılında sabunhane olarak yapılmış. Zeytinyağlı sabunlar üretiliyormuş burada. Biz binayı 2001 yılında alıp restore ettik ve şu anki konumuna kavuşturduk. Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlandık. Yılda yerli ve yabancı olarak yaklaşık 50 bin kişi ziyaret etmektedir. Gelen ziyaretçilere elimizden geldiği kadar, zeytini ve zeytinyağını anlatarak doğru bildikleri yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz” dedi.
ANTİK ÇAĞLARDAN EPEY MALZEME SERGİLENDİ
Müzenin kurucularından biri olan Mustafa Çakılcıoğlu, 5 arkadaşın Adatepe Köyü’ne yerleştikten sonra zeytin kültürüne ilgi göstermesiyle müzeyi açma kararı aldıklarını söyleyerek, “İlk fabrikamızın olduğu yer Burhaniye’deydi. Üretimin yakın olması için Burhaniye’den Adatepe köyüne geldik. Bu bina, eski bir sabunhanedir. Burayı önce bir üretim hattımız haline getirdik. Taş değirmen, press, mengenede uzun yıllar üretim yaptık ve daha sonra üretimimizi başka bir fabrika binasına taşıdık. Ancak üretimde olduğumuz 20 sene boyunca zeytin ve zeytinyağı ile ilgili çok değişik materyaller elimize geçti. Bunları bir sergileme fikri ortaya çıktı. Biz 5 ortağız. Beraberce oturduk, müze fikri ortaya çıktı. Kültür Bakanlığı’na başvurduk ve belli bir çalışma sonunda müzemiz açıldı. Antik çağlardan, Osmanlı döneminden, cumhuriyetin ilk dönemlerine ait epey malzeme burada sergilendi” ifadelerini kullandı. Çakılcıoğlu, bir kültürün devamlılığı ve o sürecin tanıtımı ve bilenmesi açısından müzenin varlığının çok önemli olduğunu dile getirdi.
OBJELERİN SAYISI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR
Çanakkale Arkeoloji Müzesi’ne bağlı olarak çalışan tek müze olduklarını belirten Çakılcıoğlu, “Birkaç sene tek müze olarak çalıştık. Şimdi bu konuda hizmet veren birden fazla müzenin açıldığını duymak da bizi mutlu ediyor. Bunu da gücümüz yettiğince devam ettirmeyi düşünüyoruz. Burada 200’e yakın objemiz var. Hepsi kültür envanterine kayıtlı ama bu her geçen gün artıyor. Müzayedelere katılıyoruz, bağışlarla çeşitli malzemeler bize ulaşıyor” sözleriyle bakanlık ve arkeoloji müzesi yetkililerine danışarak ürünlerini sergilemeye devam ettiklerini vurguladı.
39 BİN YIL ÖNCESİNE AİT ZEYTİN KALINTILARINA RASTLANMIŞ
Zeytin ağacının ağaçlar arasında birinci olduğunu söyleyen Mustafa Karaçam, "Zeytin ağacının çok eskilere giden bir tarihi vardır. En son Yunanistan’ın Santorini Adası’nda yapılan kazılarda 39 bin yıl öncesine ait zeytin kalıntılarına rastlanmıştır. Zeytin ağacının ilk olarak Anadolu’dan çıktığı ve dünyaya yayıldığı söylenmektedir. Bunu İtalyanlar ve Romalılar bulduktan sonra kendi ülkelerine götürüyorlar ve bütün Akdeniz’e zeytin ağacı yayılıyor. Biz zeytin ağacı konusunda gerçekten çok önemli bir tarihe ve mirasa sahibiz ve ne yazık ki ülkemizde zeytin ağacı yeterli değeri görmüyor. Çoğu zeytinlikler yazlık olması için binalara kurban ediliyor. Böylece biz her geçen gün zeytin ağacından uzaklaşıyoruz” dedi.
YILDA KİŞİ BAŞINA 2 LİTRE ZEYTİNYAĞI TÜKETİLİYOR
Türkiye’de yılda kişi başına tüketilen zeytinyağının miktarının diğer ülkelere göre çok daha az olduğunu belirten Karaçam, “Ülkemizde kişi başı zeytinyağı 2 litreye yakın tüketilmektedir. Bunun maliyeti de aşağı yukarı 60 lirayı bulmaktadır. Öyle şeylere paramızı harcıyoruz ki; konu zeytinyağına geldiğinde biraz cimri davranıyoruz. Çünkü biz ülkemizde zeytinyağını tanımıyoruz. Her geçen gün artan butik üreticiler sayesinde ve zeytinyağının her geçen gün ‘trend’ olması sayesinde ülkemizde daha çok tanınıyor ve daha çok tüketilmeye başlıyor. Evlerinizde özellikle ayçiçek yağı ve mısır özü yağını uzaklaştırıp, muhakkak yerine zeytinyağı kullanmanızdır. Zeytinyağı içinde bulundurduğu oleik asit sayesinde, ki anne sütünden sonra zeytinyağında vardır, çok faydalı. Özellikle bebeklerde, beyin hücrelerinde ve sinir gelişiminde doktorunuza danışarak bir çay kaşığı zeytin yağı tüketebilirsiniz” diye konuştu.
KANSERE DAVETİYE ÇIKARTIYORSUNUZ
Mehmet Karaçam, "Bilinenin aksine zeytinyağlarını kızartmalarda da kullanabilirsiniz. Bize yıllarca, 'zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman' dediler. Mısır, en çok Amerika’da var ve Amerika’nın bir numaralı ihracat ürünlerinden bir tanesi. Bizim ülkemizde zeytinyağı ile kızartma yapılamayacağını söyleyip bize mısır özü yağını satmaya çalıştılar. Halbuki mısır özü yağıyla kızartma yaptığınız zaman bu iki yağ da rafine işlem gördüğü için siz göz göre göre kansere davetiye çıkartıyorsunuz. Oysa ki zeytinyağında herhangi bir rafine işlem yoktur” dedi.
SABUNLAR GELENEKSEL YÖNTEMLERLE ÜRETİLİYOR
20 senedir zeytinyağı imalatı yaptıklarını söyleyen Mustafa Çakılcıoğlu, "Biz doğal sızma zeytinyağı üretiyoruz. Butik çalışıyoruz ve seçilmiş zeytin kullanıyoruz. Kendi üretimimiz dışında başka bir zeytinyağı satışı yapmıyoruz. Bölgesel zeytin satışımız da var. Bu bölgeden toplanan zeytinlerin işlendiği kırma zeytin, çizik zeytin, çevirme zeytin üretimimiz var. Çok önemli bir diğer üretim konumuz da zeytinyağlı sabun imalatı. Geleneksel yöntemlerle imal edilen sabunları satıyoruz. Bir kısmı organik sertifikalı uçucu yağlar kapsıyor. Burada da lavanta, biberiye, portakal gibi birtakım ürünler var. Bu üretimlerin belli bir kısmını yurt dışına özellikle de Japonya’ya ihraç ediyoruz. Japonya’ya satış yapıldığında karlılık oranı oldukça yüksek. Ancak çok limitli satışımız. Onun dışında yerli pazarda gerek mağaza gerek internette satışlarımız devam ediyor” dedi.
REFİKA’NIN HİKAYESİ
Mustafa Çakılcıoğlu, müzenin logosunda kullandıkları Refika'nın hikayesini şöyle anlattı:
"Refika’nın hikayesi, Adatepe Köyü’nde yaşamış köye gelin gelen bir kızın hikayesidir. Papaz Köyü'nden olduğunu biliyoruz. Köye gelin geliyor, o sırada savaş var ancak evleneceği insan askere çağırılıyor ancak Refika bir nedenle hasımları tarafından rahatsız ediliyor. Evleneceği kişi, askerden kaçıp Refika ile buluşmaya gelince öldürülüyor. Refika bunun üzerine birtakım türküler söylüyor ve günümüzde de bu türküler bölgeye ait düğünlerde söyleniyor. Daha sonra Refika, o tarihte bölgede bulunan art niyetli kişiler tarafından kaçırılıyor ve bir müddet alıkonuluyor. Sonra onlardan kaçıp kurtulup o sırada çekilmekte olan Yunan ordusu subaylarının biriyle kaçıyor ve senelerce kendisinden haber alınamıyor. Bir gün geri dönüyor ve geri döndüğünde ise halk tarafından sevgi görmüyor ve muhtemelen köyden de gidiyor. Bu bizim Refika’nın buralarda bilinen öyküsü. Biz Refika’nın resmini bir tepsi üzerinden aldık. Olsa olsa Refika budur dedik ve firmamızın bir amblemi haline getirdik ve kullanıyoruz."
Kaynak: DHA